Hakaret suçu yalnızca hukukçuları ilgilendirmenin dışında gündemdeki konular sebebi ile toplumun geneli tarafından tartışılır hale geldi.
Hakaret suçu Türk Ceza Kanunu’nda “Şerefe Karşı Suçlar” başlığı altında yer alır.
Bunun “Devletin Egemenlik Alametlerine Karşı Suçlar” başlığında yer alan “Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu”ndan ayrı olduğunu belirtmek gerekir.
“Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”
Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesi’nin birinci bendi yukarıdaki şekildedir.
Bununla beraber kişinin “onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek” niteliğin ne olduğu Yüksek Mahkeme tarafından şekillendirilir.
Bu bağlamda önceki aylarda “Hakaret Olmayan Kelimeler” konusunu da işlemiştik. Zira neredeyse her duyanı şaşırtacak, nasıl olmaz dedirtecek kelimeler vardı.
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır. Bu açıklama Kanun’un gerekçesinde yer almaktadır.
Türk Ceza Kanunu Madde 125’te düzenlenen suçun hukuki konusunu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı oluşturur. Onur kelimesi, haysiyet, iç değer; şeref kelimesi, üçüncü kişilerin gösterdiği saygının dayanağı olan özlük değer; saygınlık kelimesi ise, saygı görme, itibar edilme anlamlarına gelmektedir.
İsnad edilen fiilin tahkir edici nitelikte olup olmadığı hususunda mağdurun sıfatı, sosyal konumu ve fiilin işlenmesi esnasındaki hal ve durumlar dikkate alınır.
Hakaret suçu, kasten işlenebilen bir suçtur. Failin hangi amaçla hareket ettiğinin bir önemi yoktur. Failin yapmış olduğu hareketin, mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğunu bilmesi ve bunu istemesi yeterlidir. Ayrıca, suçun olası kastla da işlenmesi mümkündür.
Kişinin onur ve şerefi, Anayasamızın 17/1. maddesindeki, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” hükmüyle Anayasal güvence altına alınmış bulunmaktadır.
Dünyada hakaret eylemlerinin suç olmaktan çıkarılması eğilimi olduğunu, bunun da ülkemizde yansımalarının bulunduğunu, hatta bunun fiziksel şiddet içermeyen her hangi bir şeyin nasıl suç olduğunu anlayamama derecesine evrildiğini görmek mümkündür.
Bununla beraber insanın insan olmasından kaynaklı olarak, kendisine saygı duyulmasını isteme hakkı vardır.
Özellikle sosyal medyada bu hakkın kolayca ihlal edildiğini görmek mümkündür. Sosyal medya bazı suç tiplerinin işlenmesini kolaylaştırmakta, çoğu zaman da faillerin bulunmasını güçleştirmektedir.
Kişinin fikir özgürlüğü ne kadar Anayasal olarak korunmakta ise kişinin manevi varlığının korunması da aynı oranda Anayasal hakkıdır.
İnsan fiziki bütünlüğü ile beraber manevi varlığa da sahiptir. Fiziki bütünlük gitgide daha fazla korunurken, manevi bütünlük, onur ve saygınlık gibi kavramlar göz ardı edilmektedir.
Burada “haber verme hakkı”nın ayrıca hukuka uygunluk nedeni olarak ceza kanununda yer aldığını belirtmek gerekir.
Bununla beraber bir haberin hukuka uygun sayılabilmesi için, ilk olarak söz konusu haberin gerçek olması gerekip, haberin gerçekmiş gibi yansıtılması, mutlak surette hukuka aykırıdır.
İkincisi “kamu yararı”nın bulunmasıdır. Ekonomik gelir elde etmek, bir başka kimseye çıkar sağlamak ya da o kişiyi cezalandırmak amacıyla veya siyasi hedefler gözetilmek suretiyle yapılan yayınlarda kamu yararının var olduğunu savunmak mümkün değildir.
Ölçülülük, haber verme hakkının sınırlarına ilişkin olup, konu ile ilgisi olmayan ve kişinin onur ve şerefine saldırıda bulunan fiillerin, haber verme hakkı içinde değerlendirilmemesini sağlayan, olay açıklaması veya eleştiride bulunulurken kullanılan dil ve sözcükler itibariyle, orta düzeydeki bir okuyucu gözünde kişinin küçük düşürülmemesi gerektiğini ifade eden ölçüttür.
Açıklanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir habere ilişkin olsa dahi, haberde kullanılan üslup, haberin amacını aşan, küçük düşürücü ve aşağılayıcı nitelikte ise, haber ve eleştiri sırf bu yönüyle hukuka aykırı olabilir.
Basın kuruluş ve çalışanlarının görevi ilgiliyi cezalandırmak değil, toplumun konudan haberdar olmasını sağlamak, kamu makamlarını harekete geçirmektir. Amaç da bu olmalıdır.
Kamunun bir olay hakkında bilgi edinmesi açısından, bu olayda yer alan kişilere sövülmesi lüzumsuz ve faydasızdır.
Eleştiri hakkının sınırını da hakaret suçu oluşturur. Bazen kişilere eleştiri hakkının bir sınırı olduğunu duymak dahi inanılmaz gelmektedir. Fakat kişinin maddi varlık ve değerlerine yönelen saldırılar kadar, manevi değerlerine yönelik saldırılar da aynı korumadan yararlanmaya muhtaçtır.
Basın hürriyetinin önemli bir ifadesi olan haber verme hakkının, hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için, haber verme hakkına ilişkin bazı koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlar, haberin gerçek ve güncel olması, kamu yararı ve ölçülülüktür.
Bu şartlardan herhangi birinin gerçekleşmemesi, haber verme hakkının varlığını ortadan kaldıracak ve hakaret suçu oluşacaktır.
Bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirilmesi de çoğu zaman yargılamayı gerektirir.
Temelde Yüksek Mahkemenin koydukları da dahil apaçık bir ölçüt bulunmamaktadır. Bu aşamada karar vericilerin “onur, şeref ve saygınlığı” zedeleyiciolup olmadığını değerlendirirken, hitap kendisine yönetilse nasıl değerlendirme yapılmasını isteyeceği bu değerlendirmede göz ardı etmemesi gereken bir ölçüt olabilir. Yine haber verme hakkı kapsamında konunun bağlamından uzaklaşıp uzaklaşmadığı, kendisine ya da bir başkasına çıkar sağlama, hesaplaşma amacı güdüp gütmediği, fikrini beğenmediği kişiye karşı cezalandırma ve toplum önünde küçük düşürme hissi ile hareket edip etmediği de değerlendirilmelidir.