Eskişehir’in ilk kadın veteriner hekimi

07 Aralık 2024 Cumartesi 22:29
Eskişehir’in ilk kadın veteriner hekimi

RÖPORTAJ: SELMA GÜDER

Es Gazete’nin “Susuz hayat, tarımsız dünya olmaz ” başlıklı röportajımızla birlikteyiz.

Konuğumuz, Eskişehir’in ilk kadın Klinisyen Veteriner Hekimi Naciye İnan.

Hoş Geldiniz Naciye Hanım. Es Gazete okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Merhaba, Naciye İnan 1973 yılında Ankara’da doğdu. İlk, orta, lise ve üniversite hayatım Ankara’da geçti. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi 1996 mezunuyum. Tam anlamıyla bir Ankaralı iken; sınıf arkadaşım, meslek arkadaşım, hayat arkadaşım sebebiyle Eskişehirli oldum.

İyi ki de, Eskişehir olmuş! Gerçekten, bu şehirde yaşamaktan çok memnunum. Çocuklarım, hayatım Eskişehir’de oluştu!

İki çocuk sahibiyim ve kayınvalideyim. Hayat o kadar çabuk geçiyor ki…

Hep klinisyen olarak çalıştım. Eşimle 15 yıl beraber çalıştık. Sonrasında kendi çiftliğiyle ilgilenmeye başladı. Geldiğim noktada 25 yıllık bilgi ve tecrübeye sahip Klinisyen Veteriner Hekim’im. 

Nice yıllar sizinle olsun Naciye Hanım. Doğduğunuz, büyüdüğünüz, eğitim hayatınızın geçtiği şehirdeki, öğrenci Naciye hanıma götürelim sizi ve okurlarımızı! O yıllardaki Naciye Hanımı anlatır mısınız?

Naciye; okuması için çok uğraşılmamış, “Sen okuma kızım otur evde” denilen bir ailedeyken, çalışmak ve meslek sahibi olmak amacıyla kendi, kendine mücadele etmiş bir çocuktu, sonra genç oldu!

Sabahlara kadar ders çalıştım, not tuttum. Hatta sınıf arkadaşlarım not fotokopilerini benden alırlardı.

Sadece, çok çalışarak Naciye İnan oldum diyebilirim bu zamana kadar!

Samimi cevaplarınız için sağ olun. Peki, iş hayatındaki Naciye Hanımı birkaç cümle ile tarif edin desem?

Başkasının yanında veya başka biriyle beraber çalışmadım. Eşim hayvancılıkla ilgileniyordu. Onun destek ve yardımlarıyla, klinisyen olmak için elimden geleni yaptım. Yapabildiğimi de düşünüyorum. Gerçekten emek harcadım ve her şeyi kendim öğrendim.

Hani; birinin yanında çalışırsınız, kalfası olursunuz ve oradan ilerlersiniz… Ama ben, direkt patron başladım. Ancak çıraklığı da, kalfalığı da yaptım. 

Sabah 8.30’da gelip, kliniği açıyordum, camları siliyordum, sonra önlüğümü giyip, oturup bekliyordum.

Aslında; iş hayatındaki Naciye İnan “Empati yapan Naciye İnan.” Yani,  hayvan sahibinin yerine kendini koyan, hayvan sahibinin o hayvan ile ilgili düşüncelerini değerlendiren…

Çünkü hepimiz anneyiz, çocuklarımız var ve o hayvanları da onun yerine koyuyoruz! Evin içinde olmaları dolayısıyla.

İyi ki varlar! 

Can dostlarımız konusunda sizinle aynı fikirdeyim! Mesleğinize başladığınız yıllardaki amaç ve hedefleriniz gerçekleşti mi?

Evet, Selma Hanım. Büyük kısmı gerçekleşti.

25 yıllık meslek hayatımda; Eskişehir Bilecik Veteriner HekimleriOdası meslek örgütünde Yönetim Kurulu’nda yer alarak bunu taçlandırmam, benim için ayrıca onur vericidir!

Bundan sonrasında, hayat ne getirir? Bilmiyoruz. İnşallah, bakalım böyle gider.

Gençlerimiz geleceğimiz. Naciye Hanım, Veteriner Hekim olmak isteyen gençlerimize önerileriniz nelerdir?

Veteriner Hekimliği; biz insanlar,  “Aaa baytar, aa bir iğne yapacak, doktor vasfını bize yüklemeler…

Bizim oda olarak da çalışmalarımızda, “Bizler Veteriner Hekimiz ve sağlık personeliyiz” Bu yüzden, arkadaşlarımıza bu konum ve mevkide kendilerini güzel temsil edebilmelerini, hayvan sevebilmelerini öneririm. Hayvan sevmiyorlarsa zaten, bu işle hiç ilgilenmesinler! Yani çocuk sevmeyen bir çocuk doktorunun olamayacağı gibi, hayvan sevmeyen de bir Veteriner Hekim olamaz!

“Yok, korkuyoruz, yok elleyemeyiz, yok pis olur” diye düşünüyorlarsa, bu işe hiç başlamasınlar. Otursunlar  evlerinde!

Çok çalışarak, kendilerini yetiştirmeleri gerektiğini söylüyorum. Çünkü hayat o kadar hızlı ilerliyor, tıp camiası o kadar hızlı yol kat ediyor ki, buna uyum sağlayabilmeleri lazım! Hani biz bu kadarını yaptık, bizden bu kadar değil! Dünya böyle değil!

Birincisi hayvan sevecekler, diğeri kendilerini geliştirecekler. Yeni gelişmelere de açık olacaklar ve o mesleğin hakkını da verecekler. Onurlu, şerefli olacaklar. En başta etik olacaklar! Bizim mesleğimizde buna çok dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum. Kimse kimsenin arkasından konuşmayacak ve mesleğe saygı duyulacak. Bu meslekten ekmek yiyoruz çünkü.

Naciye Hanım, neden klinisyenliği tercih ettiniz?

Üniversiteyi kazandığım yılın ilk aylarında, evimize bir köpek geldi. Çok tesadüfi olarak… Onunla aynı evin içinde yaşamak, o hayvana daha duygusal davranmamı sağladı. Ve klinik olarak da, onu götürüp, hocalarıma gösterdiğimde, onların anlattıkları beni çok etkiledi!

Tabii;  30 yıl önce, bayanların bu meslek alanında çok fazla adı yoktu. Sayı olarak da çok az kişiydik sınıfta. Kadın bir profesör hocamız vardı. Perran Gökçe. Allah sağlık, sıhhat versin. Kendisini yıllar sonra, bir toplantıda gördüm ve yanına gidip, elini öptüm. “Siz, bana klinisyenliği sevdirdiniz” dedim, gözlerim dolarak. Teşekkür etti ve birlikte fotoğraf da çekilmiştik o anda hatta.

Prof. Dr. Perran Gökçe hocanızda, sizin klinisyen Veteriner Hekimliği’ni seçmenizde neden neydi acaba Naciye Hanım?

Duruşu, yaklaşımı, hayvanlarla ilgilenişi… Aynı, Tıp Fakültesi’ndeki bir profesörün insanlarla ilgilendiği gibi,  o da odasından çıkıp, hayvanlarla ilgilenirdi. Perran hocam, klinikte dururdu. Bizimle konuşup, sohbet de ederdi. Böyle olunca, daha da hoşuma gitmiş ve benim için rol model olmuştu. O farkında değil, o normal gidişinde yaşıyordu tüm bunları…

Mezuniyet sonrasında, ben de yanıma gelen stajyerlere:  “Perran hocamın bana yaptığını, inşallah onlara yapıyorumdur” diyorum!

İlhanlar Veteriner Kliniği’nizi kuruluşundan itibaren anlatır mısınız?

Okul bitip, evlilik hayatıyla birlikte çiftlik hayatı da başlayınca, eşimle bir süre, çiftlik veteriner hekimi olarak broiler tavukçuluğu yaptık. Ve küçük bir laboratuvar çalışması… Ancak, içimde daima klinisyenlik vardı Selma Hanım. Eşimle de bunu düşündük ve değerlendirip, İlhanlar Veteriner Kliniği’ni açtık.

Eskişehir’de, ilk Bayan Veteriner Klinisyen Hekimsiniz. Ayrıca; Eskişehir’in 3. Veteriner Kliniği olduğunuzu öğrenmiş bulunuyorum. Sizi ayrıca, tebrik etmek isterim.  

Sağ olun Selma Hanım. Tam da burada, sizinle ve Es Gazete okurlarımızla bir anımı paylaşmak istiyorum, ilk kadın Veteriner Klinisyen Hekimi olmam ile ilgili.

23-24 yaşındayım. Eşimle birlikte hem broiler yetiştiriciliği devam ediyor, hem de klinik var.  Eşim eş zamanlı kliniğe gelip, yardım ediyor.

O yıllarda da Klinisyenlik çok bilinmiyor. Gelen-giden yok. Bu neymiş, Veterinermiş, ne yaparmış? Hayvan populasyonu da bu kadar yok! Aaa baytar da deme deniliyor!

Olayın olduğu anda, yalnız başıma klinikteyim. Kapı açıldı. Bir amca geldi. “Kızım, baytar nerde?”

“Baytar, Veteriner, benim amca” dedim.

“Sen misin?”

“Evet, amca” dedim.

“Köpeği getirdim de, aşı yapılacaktı”

“Yapayım amca, getir” dedim.

“Tamam” dedi ve amca arabaya bindi, gitti!

Bu ne demek? Ben, seni ne Veteriner bilirim. Ne bayan olarak bu işe yakıştıramam. Unutamadığım en üzücü anım budur!

Ama bu işi yapacağıma iyice adapte olduktan sonra, o amcanın da bilmişliği, yaşanmışlığı o kadar dedim!

Gelelim içinde bulunduğumuz İlhanlar Kliniği’nde en çok karşılaştığınız hastalıklara Naciye Hanım?

Kedi ve köpeklerde, beslenmeye bağlı, beslenme bozukluklarına bağlı hastalıklar. Burada, bozuk gıda olarak değerlendirmeyin. Hayvan sahibinin bilinçsiz beslemesi. Evden beslemesi, artık beslemesi. Sokakta, bahçede yaşayan köpeklerin belki sindirim sistemi faaliyetlerinden dolayı, artık yeme durumu olabilir. Ancak ev hayvanları için çok da uygun görmüyorum.

Irk, bünye, sağlık, diş yapısı, hayvanın büyüklüğü gibi etkenler beslenmeyi etkiliyor. Mesela; dişi olmayan bir hayvana koca taneli mama vermek, o hayvana öl demek gibidir. Çünkü bütün bütün yutuyor, bu sefer de mide problemleri başlıyor. 

Mümkünse kuru mama, evden de ekstralarla, ufak takviyelerle, belki sonrasında ileriki hayatında gıda olarak ciddi takviyeler yaptırabiliyorum.

Dikkat edilmesi gereken en başta; uygun ve kaliteli bir kuru mama yedirmeleridir.  Hayvan sahipleri yeni sistemlerde pek çok şey araştırıp, evlerinde de yapıyorlar. Bunlara da uygunluk diyorum. Ama bu hayat şartlarında(hayvan sahibine de bunu örnek olarak veriyorum),ben kendi çocuğuma bile zor yemek yaparken,  insanlar kendi hayvanlarına, yemek yapabiliyorlar ise; tebrik ediyorum.

Eğer ki, yapabilirlerse belli diyet ya da belli programlarında ne konulması gerektiği, ne verilmesi gerektiğine dair yapabilirlerse olur. Ancak; uygun bir kuru mama yedirmeleri tercihimizdir.

Ayrıca; hayvanların 3 ayda bir parazit ilaçlarının yaptırılması çok önemli. Lütfen, ihmal etmesin hayvan sahipleri. 25 yılda o kadar çok şey tecrübe ettim ki!

“Hayvanımın hiçbir şeyle teması yok Naciye Hanım, dışarı çıkmıyor, çiğ bir şey yemiyor”deniliyor bana. Ama anüs bölgesindeki parazitleri gözümle gördüm, haydi bakalım nereden geldi bunlar?

Sinek yiyormuş. Sinek kanadına yapışmış bir parazit yumurtası. Temiz bir sinekten bahsedemeyiz. Ağzına alıp, tükürse bile;hayvan, paraziti alır. Değerli hayvan sahipleri, parazit ilaçlarını sakın ihmal etmeyin!

Evde özellikle kedi, köpeklere verilmemesi gereken yiyecekler nelerdir?

Kuru üzüm(böbrek yetmezliğine nedendir ve özellikle köpekler çok sever) ve çikolata. Çikolatadaki taurin ve kafeinden dolayı en çok merkezi sinir sistemi, kardiyovasküler sistem, sinir sistemini uyarıyor. Taşikardi, kalp çarpıntısı, hiperaktivite ve ani krizlere sebep olabiliyor.

Avakado, içeriğindeki persinden dolayı mide ve barsakta tahriş ve nefes darlığı yapar. Gıda olarak bakıldığında soğan-sarımsak, alkol, baharatlı ve yağlı yiyecekler, şeker hastalarının kullandığı tatlandırıcılar verilmemelidir.

Peki, ırklara göre en çok karşılaştığınız hastalıklardan kısaca bahseder misiniz?

Beslenme ile beraber sindirim sisteminin probiyotik yapısı bozulup, ister istemez çok ufacık şeylerden, hani dışarıda üşütmeymiş, yabancı bir şey yeme ile birlikte de sindirim sistemi enfeksiyonları başlıyor.

Yeni moda olan cins kediler çok problemli hayvanlar. Eklem, göz, solunum(Çünkü burun yapıları çok dar ve kısa) problemleri çok fazla olduğundan, en çok onların rahatsızlıklarıyla karşı karşıya kalıyoruz ve üzücü sonuçlar yaşanıyor. British Shorthair,ScottishFold gibi ırklar… Umarım ki, bu ırklar yasaklanır!

Bir Tekir kedi kadar; rahat ve kaliteli şekilde hayatlarını sürdüremiyorlar.

Naciye Hocam,  can dostlarımızın, yaşadıkları evlerde mutlu olmaları nelere bağlıdır?

Kedi veya köpek sahibi olmak isteyen kişi ya da ailece yaşayanların beraber karar vermeleri zorunludur. Biri isteyip, birisi istemiyorsa; o hayvanın yaşam kalitesini etkiliyor. Burada özellikle çocuklar gelip: “Kedi almak istiyoruz” dediklerinde, “Annenizi çağırın” derim. Çünkü bir evde anne o hayvanla ilgilenmek istiyorsa, o hayvan o evde kalıyor.

Keşke sahiplenmeden önce, biz Veteriner Hekimlere gelip, danışsalar. “Biz, şöyle bir kedi istiyoruz, böyle bir evde yaşıyoruz. Aile bütçemiz şudur” şeklinde, açık ve net konuşan insanlarla, gerçekten ben de açıkça konuşuyorum. O hayvan o hayata girdiği vakit, uzun süre yaşasın ve anıları olsun insanların…

Çok haklısınız. Eminim ki; bu konuda çok sayıda örneğiniz vardır. İlk aklınıza gelenini paylaşır mısınız?

Hani, röportajımızın başında söylediğim; ben öğrenciyken aldığımız o köpek, 17 yıl bizimle yaşadı. Evliliğimi, 2 çocuğumu, kliniğimi gördü. Şenay ablası sağ olsun, burada tıraşını yaptı.

Evimizde herkes onu istedi, ona zaman ayırdı. Başta, rahmetli babam bile “Sakın köpeği dışarı çıkarmayın” derken, “Çocuğun çişi mi geldi? Çabuk getirin, ben götürürüm” diyen halde idi. O hayvan da, o evde kendini mutlu hissetti.

“Bir hayvan, bu evde beni istemiyorlar?” diyorsa, zaten bir şekilde hastalanıyor, üzülüyor. Buraya bu durumda gelen o kadar çok vaka var ki!

Hayvanın bakışlarından, ne yaşadı diyorsunuz? Bunları hissedebiliyorum, 25 yıldır o hayvanlarla göz göze bakıyorum çünkü…

Canlılar âleminde, hayvanlarımız ile birlikte bitkilerimiz de dünyayı paylaştığımız diğer canlılar!  Evlerimizde, bahçelerimizde bitki de yetiştiriyoruz. Kedi ya da köpeklerimize etki eden olumsuz bitkiler var mıdır?

Evet. Evde yetiştirilen bitkiler hayvanlarda ağız, boğaz ve barsak tahrişine, böbrek harabiyetine, karaciğer fonksiyon bozukluklarına sebep olabilir. Mesela Difenbahya salya artışı, yutma güçlüğü ve kusmaya neden oluyor. AloeVerakusma, ishal, titreme ve iştahsızlıkla belirti gösterebiliyor. Şeytan sarmaşığı gözde şişlik, kusma ve yutma güçlüğü yapabiliyor.

Bazı hayvan sahiplerimden günde 3-4 tanesi  “Naciye abla, bizimki çok durgun bugün, midesi bulanıyor, kusuyor” diyor. Evde bu saydığım bitkilerden olup-olmadığını nereden biliyoruz? Gerçekten üşütmüş olabileceği gibi, bu çiçeklerden dolayı da o belirtileri can dostumuz gösteriyor olabilir.

Mikroçip uygulaması konusunda hayvan sahiplerine söylemek istedikleriniz nelerdir?

Mikroçip uygulamalarından korkmayın. Görüştüğünüz Veteriner Hekim’e gidin. İki saniyede takılıp, kayda alıyoruz ve sisteme dâhil oluyor.  Aslında o hayvana T.C. numarası belirlemiş oluyorsunuz!

Bu ayın yani Aralık 2024 sonuna kadar, her yaş ve her tür hayvana mikroçip takabiliyoruz, yetkimiz var! Geçen yıl sadece resmi kurumlar takabiliyordu. Mikroçip zorunluluğu ve sonrasındaki cezai işlemler 2025 yılında arttırılacak, tüm Es Gazete Okurlarına buradan iletmek isterim.

Hayvanınızın başına bir şey geldiğinde; özellikle yakın zamanda Hatay’da ve çevre illerinde yaşanan deprem felaketinden örnek vereyim. Yakınlarını kaybedenlere baş sağlığı diliyorum öncelikle!  O dönem mikroçipin yeni başladığı dönemdi. Orada pek çok evsiz insan kalırken, evsiz hayvan da kaldı ve orada mikroçipi olanlar kurtuldu. Bir şekilde aile ile iletişime geçildi ve sahibine teslim edildi.

Hayatta her şey olabilir. Değerli hayvan sahipleri lütfen bu uygulamayı ihmal etmeyin!

Eskişehir-Bilecik Veteriner Hekimleri Odası’nın 2. Dönem Yönetim Kurulu üyesi olarak gönüllü görev almaktasınız.Üyelerinize yönelik yaptığınız çalışmaları özetler misiniz?

Erdinç Başkanımız ile birlikte Yönetim Kurulu olarak; tüm üyelerimizle bir arada büyük bir aileyiz. Herkes birbiriyle görüşüp, iletişim kurabiliyor. Birlik-beraberlik toplantılarıyla, yemekleriyle, kahvaltılarla, eğitimlerle biz daha güzeliz imajını, bütünlüğümüzle vermeye çalıştık ve başardığımıza da inanıyoruz!

Birlikte olunca ego da ortadan kalkıyor. Paylaşımlar başlıyor. Büyüklerimiz bizimle konuşmaya başlıyor. Yönetimimizle o kadar güzel birlik oluşturduk ki Selma Hanım.

İlk başta biz Yönetim Kurulu olarak mutluyuz ve bir aradayız!

İş bölümünü de kendi içimizde bir ailedeki gibi yapıyoruz. Oraya sen gidebilecek misin? Gidemezsen, sen işine bak. Ben giderim. Deyip, ortaklaşa yapıyoruz her şeyi.

Naciye Hocam; Veteriner Hekimliği mesleği ülkemizde olması gereken öneme ve yere sahip mi?

20 yıl öncesine göre daha iyi konumdayız. Keşke daha iyi yerde ve konumda olsak…

Hayvan sağlığı, koruyucu hekimlik, zoonoz hastalıklar ve pek çok alanda Veteriner Hekimler görev alabiliyor.

Korona zamanı biz aşı ürettik! Çünkü aşı bizim işimiz. İnsanlar, o dönem  “Veteriner Hekimler aşı mı üretti?” diye şaşırdılar. Bence; bizlerin kendimizi daha iyi anlatması gerekiyor!

Oda yönetimi olarak bu konuda da çalışmalar yapıyoruz, yapacağız.

Kıymetli Naciye Hocam; şimdi sürpriz sorularım geliyor!

Bir kelime söyleyeceğim ve sizin için ne anlam ifade ediyor, hemen söyleyeceksiniz! Hazırsanız başlayalım.

Anne: Canım!

Baba: Allah rahmet eylesin!

Eskişehir: Ömrümün geçtiği ve sevdiğim yer!

Hayvan: 18 yaşımdan sonra hayatım, ekmek kapım, gözüne baktığım dilsiz, ağızsız canlar… O kadar çok anlam yükleyebilirim ki. İYİ Kİ VARLAR!

Bitki: İnsanları bitkilere benzetirim. Köklerimiz, kollarımız, ailemiz gibiler. Onlar sessiz, biz insanlar sesli, bitkiler de can…

Hayat: İnsan, hayvan,  bitki… Bir elin parmakları gibi. Bir tanesi olmasa, ne kadar zorlanırız ve anlamı olmaz!

Röportajımızın başlığı; “Susuz hayat tarımsız dünya olmaz”. Başlığımız ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?

Susuz hayat gerçekten olmaz. Neden? Su yoksa hiçbir şey yapamayız. İnsan, hayvan hijyeni, bitkiler…  Sonuç olarak telafisi olmayan bir kaynaktır su!

İnsanoğlu için ne lazımdır?

Hava.  Hadi, oksijen tüpü al, tak.

Gıda. Çayır, çimen, yaprak… Hayvanların beslendiği gibi doğadan ye. 

Ama su!

Su kaynakları bittiğinde ne oldu? Bittik! Gerçekten bittik!

Su olmadığında, insan kökü de biteceğinden, tarım da bitecek. Su olmazsa, tarım olmayacak, çocuklarımıza ne yedireceğiz o zaman? Bir düşünsün arkadaşlar bakalım!

Hayvancılık da yaptığımız için, düşüncelerimi şu şekilde ifade etmek istiyorum.

Eğer, su olmazsa o bitki yetişmeyecek. O inek o otu yiyemeyecek ve süt de olmayacak. Bunların hepsi ekolojik zincir!

İnsanlar aklını başına alsın! 

Kliniğinizin kapılarını ve yüreğinizi her zamanki doğallığınızla Es Gazete okurlarımıza açtığınız ve sorularımı içtenlikle cevapladığınızdan dolayı teşekkür ediyorum Naciye Hocam!

Son cümle olarak bir sosyal mesaj vermenizi rica etsem, ne söylemek istersiniz?

Öncelikle, Es Gazete okuyucularına ve size teşekkür ediyorum.

Gençlerin umursamazlığından ve yeni neslin tembelliğinden şikâyetçiyim. Onlar için çok üzülüyorum.

Sonumuz hayır olsun!

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.